23 yıldır kendim için savaş veriyorum. 11 yıldır da kendimce bir şeyler karalıyorum. Birileri çalarak, birileri söyleyerek, birileri yazarak, birileri okuyarak, gezerek ya da içerek… Bir şekilde döküyoruz içimizi. Unutuyoruz içimizi yakanları... Aslında unutmaktan çok alışıyor, kabulleniyoruz yaşadıklarımızı. Susmayı öğreniyoruz zamanla. Hiç olmamışlar gibi davranmayı.
Kimi defterimle, kimi bilgisayarımla, kimi telefonumla, kimi masada bulduğum not kağıdıyla… Paylaştım içimde sızlayan yarayı.
İlk yazımı 12 yaşımda taşındıkları için ayrılmak zorunda kaldığım ilkokul aşkımın arkasından günlüğüme yazmıştım. Mesaj atabileceğimiz, arayabileceğimiz bir telefonumuz yok tabi o zaman. Belki de buydu beni yazmaya iten. Belki bir gün okur hayali… 3 gün okula gitmedim, çok ağladım, sızladım…
Şimdi düşünüyorum da gülümseyerek… Çocuktuk, saftık, dokunmak hissetmek neydi bilmezdik ama severdik… Yüzü dün gibi aklımda. Sesi hala kulağımda. Yıllar sonra arkadaşım, dostum diyerek hayatıma tekrar gireceği aklımdan bile geçmeden sevmişim. O çocuk kalbimle elini, yüzünü değil de benimle paylaştığı tostunu, sırasını, ders notlarını, benimle geçirdiği teneffüsleri… Ben onun arkadaşlığını sevmişim.
Bir yerde okumuştum. ‘Eski iki sevgili arkadaş kalamaz. Eğer kalabiliyorsa ya hiç sevmemişlerdir ya da hala çok seviyorlardır’ diyordu. Arkadaşım 7 yıl sonra tekrar hayatıma girdiğinde hayatımda bir adam, hayatında bir kadın vardı. Mutluydum, mutluydu…
Büyüdüm… Lise yıllarımda tekrar aşkın tadına bakmaya cesaretim oldu. Bana çok şey katacağını düşündüğüm bir adamdı. Yakışıklı, dürüst, çevresinde sevilen, çalışkan, merhametli bir adamdı. En azından aldatana kadar…
Yazmaya devam ettim. ‘Söz uçar, yazı kalır’ cümlesini benimsedim kendime. Dilde dolanan cümleler hep değişir. Ben mürekkebin gücüne inandım. Sessizliğine güvendim. Ben kimseye vermezsem o defteri kimse bilmeyecekti içimden geçenleri. Herkes gördüğünü biliyor ve karşılarındaki dik duran kadın asla pes etmiyordu. Bilmiyorlardı ki o kadının tek bir hayali bile yoktu.
Sonra yolum O’na rastladı. ‘Asla’ dediğim ne varsa yaşattı. Tabularımı yıkabilen tek adam… Zor olan bir hayatını kabullenme çabalarım oldu. İki zıt karakterin aynı masalın içinde aynı tarafı tutmaları kadar zordu. Başarmıştım kendimce. Aslında onunla büyüdüğümü, hayatı onunla öğrendiğimi fark ettim. Tüm zorluklara rağmen tüm ilklerimi onunla yaşadığımı, en güzel anlarımı onunla geçirdiğimi, unutmaya kıyamayacak kadar mükemmel anılarımı onunla biriktirdiğimi söyleyebilirim.
1 yıl 7 ay 22 gün… Hayatımda olduğu süre boyunca öğrendiklerimden biri de ‘sevmek ile sevdiğine sahip olmak çok ayrı şeyler’ Seversen, yanında olmadığı gecelerde için yansa bile mutlu olsun istersin. Ve o mutlu anlarından birinde sen aklına düşesin diye dua edersin. Eğer ki sevdiğine sahipsen, kavuştuysan yanında olmadığı her gece için lanet edersin. Her yanlışıyla yakınır, kırmaktan korkmamaya başlarsın.
En çok sorulan soru, ‘Eee bu adam çok mu mükemmel, hiç mi eksisi yok?’
Cevap veriyorum, ‘Çoookkk…’
Ben bu adama uçmayı öğrettim, diğer kafeslerdeki hayatı da…
Şimdi sıra her uçuşunda doğru kafese gelebilmeyi öğretmekte…
Korkmuyorum. Bu güne dek mürekkebin gücüne, sayfaların sessizliğine güvenen bir kadının tüm tabularını yıkan bir adam. Yazdıklarını, yazacaklarını O’na anlatmayı öğrenen bir kadın. 01.03.18 Öğrendim ki… Mutluluğun tarifi yok… Acılarını sayfalarca, saatlerce yazabilecekken, mutluluğu tanımlayan kelimeler düğümlü dudaklarında…
Mutluluğun tek kanıtı fotoğraflar…
Gülümseyin…
YORUMLAR