Bir 8 Mart daha geldi…
CHP Biga Kadın Kolları Başkanı Melek Şahin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı.
Bu gün, dişiliğini şefkat ve emeğiyle yüceltmiş, yoz ve hoyrat ellerin, dillerin altında yaşama direnmiş ve direnmekte olan kadınlarımızın günüdür.
Bu gün dişi doğmuş olmanın kusur sayıldığı küflü bilinçlerden ve onların yaptıklarından apayrı, onların düşlerinde bile görünmeyecek bir yaşam sevincini simgeler.
Bu gün bahardır, mutfağında evlatlarına yemek pişiren annelerimizin, tarlasında orak sallayan, fabrikada tütün saran kadınlarımızın sevinçli günüdür.
Bugün kadın emekçilerin aynı zamanda sömürüye, baskıya, zulme, haksızlığa, eşitsizliğe karşı tüm dünyada ve ülkemizde mücadele ve dayanışma günüdür.
Bugün, kadını aşağılayan, emeğini sömüren ve onu erkeğin hizmetçisi gören her türlü çağdışı zihniyetlere, bu zihniyetleri besleyen sistemlere karşı çıkma, omuz omuza durma günüdür.
Bugün özgür birey olma, geleceği birlikte koruma adına birlikte mücadele günüdür. Çarkın hep böyle dönmemesi, kervanın hep böyle gitmemesi için adım atma günüdür.
Unutulmamalıdır ki kadın emekçilerin olmadığı, içinde yer almadığı hiçbir haklı mücadele kazanılamaz.
Kadını dışlayan, onu birlikte düşünme, birlikte üretme, birlikte eşit ve insanca yaşama süreçlerinden kopartan her türlü uygulama ve anlayışlara karşı, kendini insan tanımlayan herkesin gelecek güzel günler için yan yana gelme, birlikte mücadele etmeleri kaçınılmaz zorunluluktur.
8 Mart, kadınların eşit işe eşit ücret, günde sekiz saat çalışma ve doğum izni talepleriyle 1857 yılında başlattıkları eşitlik mücadelesinde, hakları uğruna can verdiği gündür.
İnsan hakları evrensel bildirgesi ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan kadının insan haklarını tanımak ve geliştirmek ve kadına yönelik şiddeti önlemek siyası iktidarın sorumluluğundadır.
Bu nedenlerle;
-Devletin kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde kınamasını,
-Karar alma mekanizmalarında ayrımcı politikalar yerine cinsiyet eşitliği ve eşit temsil konusunda yasal düzenlemeler yapılmasını,
-Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılmasını, eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle birlikte hayata geçirilmesini,
-Kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engellerin kaldırılmasını, sosyal güvenlik, parasız eğitim ve parasız sağlık haklarından yararlanılmasının sağlanmasını,
-Aile içi şiddeti ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için kampanyalar, ana-baba eğitim programları başlatılmasını,
-Medyanın, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti teşvik edici yayınlar üzerinde kendi oto-denetim mekanizmasını kurarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmesini,
-Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılmasını, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılmasını,
-Evde, sokakta, işyerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan kadına yönelik şiddetin sorumlularının yargılanmasını ve caydırıcı yasal tedbirler alınmasını istiyoruz.
Kadınlara yönelik tacizin, tecavüzün ve şiddetin her gün artarak devam ettiği 8 Martlarda kadınlar alanlara çıkarak, meydanları doldurarak kendilerine yaşatılanın kader olmadığını ve bunu mutlaka değiştireceklerini göstermeye çabalamaktadırlar.
Yasaların varlık ve meşruiyeti, temel hak ve hürriyetlerin korunmasıdır. Kadının, emek, beden ve yaşam hakkını koruyamayan yasaların da hiçbir meşruiyeti yoktur. Ülkemizde kadın cinayetlerindeki akıl almaz artış, işgücündeki kadın sayısının muazzam düşüşü, erkeğin uyguladığı şiddete bağlı boşanma davalarının sayısındaki artış, kadın cinayeti davalarında, her türden gerekçe ile uygulanan iyi hal veya haksız tahrik indirimleri kadının yasa eliyle değersizleştirildiğini, yeni kadın cinayetlerine davetiye çıkarıldığını bizlere göstermektedir.
Kadına yönelik ayrımcılık ve bunun uzantısı şiddet bir insan hakları ihlalidir, münferit değil, sistematiktir..
Her vesile ile kadının yerinin evi, yegane görevinin ise çocuk doğurmak olduğunu vurgulayan bir anlayışın ise bu sorunları çözmekte yetersiz kalacağı aşikardır.
Kadına yönelik şiddetin artmasının temel nedeni Türkiye’nin başına bir karabasan gibi çökmüş olan tutucu gerici cinsiyetçi kültürel iklimdir. Gerici bir yaklaşım altında erkek egemen cinsiyetçi kültürün, cinsiyetçi aklın kadının insan haklarına pervasızca saldırmasıdır.
Ülkemizde, son yıllarda daha belirgin olmak üzere, toplumsal ve yasal düzenlemelerle kadınların toplumsal rolü annelik ve ev kadınlığına indirgenmekte, esnek çalışma adı altında kadın emeği daha da değersizleştirilip güvencesizleştirilmeye çalışılmaktadır. Çalışma saatlerinin uzun olmasına karşın erkeklere oranla daha düşük ücret alma, ücretsiz aile işçisi olarak çalışma, kadın emeğinin görünmezliği, erken yaşta evlilik, mülkiyetin erkekler lehine işlemesi kadınları yoksullaştırmakta, yaşamın pek çok alanında güçsüz kılmaktadır.
Bizler kadın olduğumuz için bizlere özel haklar istemiyoruz..
Bizler insan olarak doğduğumuz için doğuştan bizlere verilmiş olan haklarımıza tecavüz edilmesine karşıyız.
Yaşam hakkımıza dokunulmasın istiyoruz, özgürlüklerimize el uzatılmasın istiyoruz… salt kadın olduğumuz için verilmeyenleri istiyoruz.
Eşit işe eşit ücret, eşit çalışma koşulları istiyoruz.
Siyasette sadece kadın doğduğumuz için bizlerden esirgenen eşit temsiliyetimizi istiyoruz ..
Kısacası bizler insan olmanın gerektirdiği ve bizlerden kadın insan olarak doğduğumuz için esirgenen tüm haklarımızı istiyoruz.
Dayanışmanın gücünü çok iyi biliyoruz ve diyoruz ki, birbirimizin sesini duymaya, birbirimizin sesi olmaya devam edeceğiz.
YORUMLAR